elindeki çiçeği suya gömmüş ophelia

kalbimin kuşuna naptın?
virane olmuş kalbime naptın?
yaslanılmaya layık değil miydim, omuzlarımın hasretine naptın?

teşekkür ederim...
bana bıraktığın aşk için teşekkür ederim ve durma
akan her gözyaşının ardından bi çocuk büyüt göz bebeklerimde
o hazin sonun beyhude gelişiyle beraber kutla doğumunu
kaç yalan biriktirdin armağan diye vereceğin bu gece

hangi senet adının kirini aklar , bir nehir misali gamzendeki akdenizden utan bari
oysa ben
vedayı bile çok gördüğün senden 
denizlerce su istemedim, bir damla olsa elinden dökülen 
benim cennetim o damlanın düştüğü yer olur sandım.


ve seni sevmek elini kalbine götürür gibi
ve bilmem bu kaçıncı iç çekişimdir
hepsini de toplasalar sanadır

ben seninle bu yaşamak yangınında o bir yudum su için yüreğimi feda ettim de senin ömrüne bereketli yağmurlar çoktan başlamış, özür dilerim 
ben onca sene kusurunu göğsümde taşıdım 
tanrının en kutsal duası bilip 
ve yine özür dilerim canımın içi; 
senin için uzanmak istediğin gökyüzü 
düşlediğin yuva 
ve pencerenin önündeki çicek olamadığım için çok üzgünüm 

ama biliyorum oradasın, bana ait ne varsa
sen oradasın.
belki bütünüyle bir enkazsın ama ben hâlâ yuvam biliyorum seni

bil ki imkanım olsa göz bebeklerinden öperdim seni.

zalim

şiirler bazı bazı insanların kalplerini parçalar
orda küçük parselli evler inşa edilir
 sahibinden yoksun en bitap seremoniler eşliğinde 
bir çift göz bebeği görmek uğruna 
aşkına tanrı gibi tapar 
kendini onun ruhunda kaybedip 
bir ormanın kuytusunda asar benliğini 

zalimlik nifakı ekilmiş her cüretkar
 bu sevginin kıymetinden yoksun
 bi şekilde öldürür sevildiği insanı
bu kadar acının içinde
 gülümseyerek tanışır
 kadıköy rıhtımındaki dünyaya ilk geldiği
 andaki ağlama nedeninde
saat sabahın 10.50 sinde
 onun da kalbi doğmuştur

hiç görmedigi o bağı
 kızıl elma misali düğümlemiştir
kadın
sevmekte olduğu her doğa kanununda
 onun adını haykırır, dualar eder
adaklar adar bir şamansa

ah
o yaşlar her döküldüğünde 
orta doğuda okunan en masum çocuğun selalarıdır..
yankılanır 
ölümle yaşam çizgisi arasındaki 
annenin kalp otağında da
kimseler duymaz.

daha da acıtamaz zaten
gece çöker
özlemden uykular bölünür,
 sense hiç özlenmeyecek olduğuna
 tekrar kadeh kaldırıp adıyla sarhoş olur
noktalarsın 

doğurursun güneşin en alacakaranlık renginde 
oyalanan zamanlar
 koca evrenin en hakiki,
gizli düşmanıymışçasına açığa çıkar
peki tanrı kime hesap sorar her şey bittiğinde 
sen kime hesap verirsin?


namert

içimdeki öfkenin adı namert
her sancıda doğurduğum göz bebeklerimin tuzları bile seni cennetten edebilir sevgilim 
kırık kalbimin en acı ve umut ettiğim kapısında
benimle sar istedim acıyan yerlerini
kim bilir bugün omzunun en güzel köşesinde bir çift göz vardır baktığın
aşkla üstelik 
hiç bilmediğim o kokunla bezenmiş odada yüzüm sol eline hasret
bu benim namım sayılmalı
özlemden payıma düşenin gözyaşları eşliğinde bir gece daha sevmekteyim seni
en siyah gecelerde giyinip oturdum olmadığın masada 
orda evimiz yanağının en derin hazinesiydi
gamzende ve fevkalade gözlerinde
akdenizde buluşmuştuk
sesine benzeyen yeller esiyordu sabahın 5inde
seninle yürüyemediğimiz yolların seceresini tuttum yokluğunun ilk akşamından bu yana
her miliminde seni daha çok özledim.
şimdi 
sen ince bir sızı olarak biçare gönlümün efendisi ve susan kalbimin tek parçası
eksik parçası
ilelebet.

nar gibidir insan. bazen öylesine dağılır ki toplayamazsın düştüğü topraktan. leke bırakır. ben buradayım der. iz bırakmak istersin, varlığını bir lekeyle ifade etmek istersin. narın lekesi geçmez bilirsin.

ben zaten dipteydim kuyu benim içimde ben kuyunun içinde  hem kervan geçmez hem ben yusuf değilim.  sen en yüksek falezden adına sığınıp ev ...