dörtten fazla oldu ağlayışlarım

çırpındığım dehlizi
ve denizi evim bilmenin derin sarsıntısı bu geç kalmışlık
türkülerin yarım kalmışlığı da bundan
gelip gitmelerin beyhude oluşu da

gülüşün simsarları bile ikna edebilir sevgilim 
o yüzden benden yalanlar bekledin
öyle bir kapıldık ki duvarların suyun ortasında üstümüze yıkıldı da
biz adına sevgi diyemedik.

bir trenden üç gemi geçti ve bi adam şehri tam orta yerinde terk etti
o adama aşık bir kadın çıkart 
geriye kalan kenti ateşe ver ve bitir
yolculuk boşuna 
gelenler sarhoş
içilecek mey de kalmamış yaşanacak meşk de
geçebiliriz bunları

üstelik 
dörtten fazla oldu ağlayışlarım
ama yine de ben;
mısralarını döktüğün yerden kavak çiçekleri açtım
hiç bilmediğim türküleri sesinden ezberledim
loş odamın kapısında
seni bekledim.
alev alev yanmış bir tahta parçasının ateşe olan aşkıydı bu savaş
sandığımızdan da aklıselim bir sarhoş doğurdum gecenin ortasında
bu gerekçeyle bile
kırlangıçlar seni bana getirmedi
hiçbir mevsim bu kadar sensiz kalmadım.
sadece çırpındım.
yol iz bilmem üstelik bilirsin
ve sonra iyice battım.
uzaklardan gelen yetimlere ev bark yaptım.
adını koydum erkek çocuklara
senin hasretinden dilime pelesenk olan adını

seni isminden başladım sevmeye
bilirsin
sesinden
akdeniz kadar fevkalade 
gözlerinden.

beni bi kabrin dibine gömüp 
kokunu hangi gece bahşedeceğini söyle de
bitsin çilem...

nar gibidir insan. bazen öylesine dağılır ki toplayamazsın düştüğü topraktan. leke bırakır. ben buradayım der. iz bırakmak istersin, varlığını bir lekeyle ifade etmek istersin. narın lekesi geçmez bilirsin.

ben zaten dipteydim kuyu benim içimde ben kuyunun içinde  hem kervan geçmez hem ben yusuf değilim.  sen en yüksek falezden adına sığınıp ev ...