kırk dereden su getirirdim safrana çalan saçlarını göğsüme ekmek için
ama seni sevdiğimi bilseler şiirlerimi yakarlardı.
halbuki sen
kaotik bir aile sofrasında
yanımdaki sandalyede elimi tutuyorsun.
sen oradasın
ve oralar çok şanslı.
hiçbir şey değil de beykoz'da bir kedi olsaydım okşayan başımı sen olsaydın.
artık bitti...
çok yabancısın, miyop gözlerin kısık.
şimdi ölsem kırk gün sonra duyarsın.
çünkü; sen sevmedin, göğsüme yedi dikiş attılar.
sevmedin, gittim en sevdiğim yüzümü astım.
sevmedin, kalktım kırılmamak için yüzümü döndüm.
oturdum içimdeki çocuğun başını okşadım, her bir saç teli kırılmışlıktan sıkılganken.
çocuktum
koştum koştum gittim sevilmemişliğin duvarına çarptım.
sana sitemimi mazur gör kimsenin sevmeye takati yok.
derin bir nefes çeker ve
içinde ukde kalanı düşlersin
çok değil, sadece kalbine yazık edilmiştir.
oysa benden ırak göz bebeklerin
tıpkı bir atilla ilhan dizesidir.
"bana ait ne varsa hepsi seni korkutuyor
sana ait ne varsa hiçbiri benim değil."
artık hiçbir şiir beni ayağa kaldıramaz toprağımdan
lakin senin dilinden dökülen şiirler kalbimi kıyama kaldırır sevgilim.
içimdeki deniz, dilerim o kadar şifa bulursun ki tadın değişir.