uykumdan uyanip seni bağrıma bastim

her çare telef oldu bu diyarda
cümlelerin devrik kurulduğu yakamozlar bıçakladı sırtıni
sen kilidi kirik anahtarını en derinde saklarken biri gelip hep hayalini yıktı
belki gömdü tam da oraya
sinsile bulutu bu 
ruhunu bi ceviz ağacının altında uyurken teslim edeceğin yazılı belge paradoksu
tanrıya
alma vermenin dengesinin muazzam sirkülasyonuyla dans etmeyi öğreten enstrüman
sen bilmezsin kaç gece gozkapaklarindan şiirler buyuttugumu
senin o tarçın dudaklarını kaç selada emzirdigimi
bi anne şefkatiyle uyumani izlediğimi
sen zaten
nerden bilesin
bu kucaklar ağırlığını vermez de gider en vefasizin kalbindeki yüke tapar
tonlarca ağırlığınca yillarca altında ezilir
bu yalanlar meclisinde daha yokluğunun sayamadığım aksamalrinda masaya en baba raki olur
eslik eden olmaz sahibi
bi berdusun dizelerinden tani beni
unutursan da böyle hatırla
dize dize
satır satır
hece hece sev beni her gecenin dördünde
dortleri unutma
sabahın on ellisinde doğduğun güneşi
o umudun en beyaz perspektifini
aydınlattığın fezayi ve seni
doyamadan
hiç bilmediğim kokundan sevmekteyim hâlâ ve o yüzden bana da yaziklar olabilir
ziyani yok

nar gibidir insan. bazen öylesine dağılır ki toplayamazsın düştüğü topraktan. leke bırakır. ben buradayım der. iz bırakmak istersin, varlığını bir lekeyle ifade etmek istersin. narın lekesi geçmez bilirsin.

ben zaten dipteydim kuyu benim içimde ben kuyunun içinde  hem kervan geçmez hem ben yusuf değilim.  sen en yüksek falezden adına sığınıp ev ...