ektiğin karanfiller, toprağımı zehirlemekte hâlâ
nasıl olur da yolum aydınlanmıyor bir türlü
senden saklandıkça bir girdap oluyorum içime
içimden cenazeler kalkıyor, senin bastığın tuz yaramı parçalara ayırmaya elbet yetiyor.
nerelere sürüklesem de bu filizi
o kadar küs ki toprağına
hiçbir çiçek açmıyor.
açsa da solmaya yüz tutan bir karanfil gibi, her defasında kuruttuğum
halbuki yılların gözyaşlarını akıtıyorum yapraklarına.
yetemiyorum.
gelinciklerim adını söylüyor, ben senin yerine de utanıyorum.
o sevmediğini itiraf ettiğin ankara gecesi de dahil
seni affedemiyorum.
bu yük; kalbimde bir harbe yol açsa da
ben umutlarımı aynadakinden almaya, senin haberin bile olmayan tüm gecelerde bedeller ödeyerek tekrar tekrar ve tekrar
bana hiç göstermediğin
bana hiç yaşatmadığın
gökkuşağına dönüştürüyorum.
her bir ümidime bir renk verip içine evler döşüyoruz.
anlamını hiç bilmediğim kavramlar doğuyor orada
"aile" tümceleri bir şiir gibi
güneş en tepedeyken çıkan laleler renkleniyor, kuşlar ötüşüyor aşktan
bir gün senden önce benim kabrimde adımı okuyor olursan şayet
lütfen oraya
yetiştirmeye layık görmediğin o çiçeği ek
yeşersin ki, umudumun terazisinde, kalbim bir kuş tüyünden ağır çıkmasın.
o zaman sev beni lütfen
her şey için çok geç kalmış olsan bile sev beni
ben hissederim çürüyen yüreğimde seni...